Cumartesi, Mart 12, 2011

HUZURSUZLUK İÇİNDE HUZUR

Ağırlık çökmüştü üzerime. Evet, ağırlık çökmüştü. Peki, neden çökmüştü? Ben bu çöküşü bir yerden hatırlamalı mıydım? Ağırlık sonrası enkaz yığını gibiydi bedenim. Sanki aylardır uyuyormuş da yeni uyanmış bir insan gibiydim. Anlamsız bir rüyâ sonrası uyanan bir çocuk gibiydi hislerim.
Gündüzüm yeni sahne almıştı, yelken açmıştı bu güne. Ve sonrasında yorucu, bıkkın, sanki bir dahaki güne kadar gözlerimi açmamak istercesine akşamımı bekler oldum. İnsanların hareketleri o kadar yapmacıktı ki kendimi yeryüzünde çerçevelenmiş hissediyordum. Bu güne hoşça kal demek için hazırlanıyordu dilim. Karanlığı beklediğimi bir tek ben biliyordum. Oysa başkalarına anlatmak istemiyor da değildim. Ama hepsi birbirinden Polyanna'ydı biliyordum. Beyazın üstünde oturuyorlar, kırmızıya özlem duyarak yaşıyorlar; fakat siyahı sevmesini bilmiyorlardı. Kendi yarattıkları derinliğin esiri olmuş insanlardı. Mürekkebi yalamak yerine gözlerine sıvamak zevki bu hayatın neresindeydi?
Akşam yine geç yatmıştım. Nedenini bilemediğim bir acı saplanıyordu yüreğime, gözlerim kararıyor, içimden geleceğe küfretmek istiyor, bir de yalnızlığıma özlem duyuyordum. Sonra, sonra mı? Sonra yarama tuz basılıyor, neden acı çekmeli insanlar diyordum. Sanki bir katilmiş gibi davranıyordum saate. Gözlerimin kepenkleri ağırlaşıyor, ben de bu sayede uykudan zevk almaya niyetlenmiş oluyordum.
Sabahında sorularla başlıyorum dizinin bu bölümüne. Ne zaman öleceğimi bilmediğimi bildiğim için bir soru soruyorum kendime: "Yarın ne olacak?" Ve bununla gelen bir dizi cevap başlarına hep keşkeler ekliyorum ve optimist konulu monologum sona eriyor.
İçimde yine bir boşluk, yine bir endişe ve bir umarsızlık... sanki bir sinyal arıyor bedenim evrimini tamamlamak için. Sonra gücüm tükeniyor, karşıma çıkan ilk kıza ilgi duyuyorum. Israrkeş bir tavırla Charlie Chaplin şeklinde gülümsüyor suretim. Ama nedenini ben de bilmiyorum. Yalnızlığımı o an için kaybettim ve hiç bu kadar kararsız olduğumu hatırlamıyorum. Şikâyetçi miyim ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu gelgitlerle hayat bir melodi oldu bana.
Ve yine başlıyorum; karanlığa dalmak lazım bunun için. İyimserlik mateminde sarı gül tutmaya başlıyor bedenim.

Hidayet Erdem ÇAY

Hiç yorum yok: