Cumartesi, Mart 12, 2011

HAYAL GÜCÜMLE KONUŞURKEN

İnsanlık ne zaman doğmuştur? 'Milattan önce' kavramlarıyla ifade edebilmek mümkün müdür? Güneş yılından önce, Ay yılından önce, yazıdan önce, ateşten önce... Çok önce...
Peki ya bilim? Bilim ne zaman doğmuştur? Hani hep der ya insanoğlu "Bilim Arabistan'da doğdu, bilim Ege kıyılarında doğdu veya bilim Avrupa'da doğdu" diye; bunların hepsi kıskançlığın getirmiş olduğu saçmalıklar. Bilimin ne zaman doğduğunu ben anlatayım size. Ama hazırlanın, yolumuz uzun. Hem de muammaya doğru epey bir uzun...
Bundan uzun yıllar önceymiş, kaç yıl önce olduğunu Yunan mitolojisinden Zeus da bilmiyor, çok sevdiğim tarih öğretmenim de bilmiyor, örgü ören büyük annem de bilmiyor. Ben biliyorum ama söylemem. Maksat siz meraklanın.
İnsanlık yeryüzüne inince bulutların içinden, kanatlarını bir kenara bırakmış, yer çekimi kanunu var zaten, kanatlara ne hacet? Yanında getirdiği '007' şifreli özel sandığından bir cisim çıkarmış. Küçük, mütevazı bir şeymiş bu cisim. Adı da "bilim" miş. Böyle her derde deva, reçetesizmiş bu bilim ama kaliteliymiş. Bakmayın şimdi işportaya düştü. Neyse, konumuzdan sapmadan, bu bilim -dünyanın havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez- gitgide büyümeye başlamış. Kendinden sonra gelen nesillere bir nefer olmuş, yol göstermiş. Sonra kandili bulmuş insanoğlu, bilimi unutmuş. Ama bilim altta kalır mı? 'Alın size ampul' demiş, 'Alın size flüoresan' demiş. Yaralı bir şeymiş bu bilim. Herkesin hayatına yerleşmeye başlamış. Yeni icatlar yapmış, bilinmeyenleri keşfetmiş, hayat bile kurtarmış bu bilim. Sonra yine uzun yıllar geçmiş. Bilim artık her şeyi buldu, geliştirdi ya, saçmalamaya başlamış. Küp şeklinde karpuzlar, kapıları yukarı açılan arabalar, kendi kendini temizleyen dış cephe boyaları falan... Lüzumsuz şeyler bulmaya başlamış, insanlara dert olmuş. 'Bilime söylesek de bizim kuzu tandırı hap şekline getirse. İş toplantılarında at bir tane ağzına Cevdet Abi, oh mis gibi tandır' diyerek yoldan sapmaya başlamışlar.
'E hani yararlıydı bu bilim, neden böyle oldu?' mu diyorsunuz? Aaah aah, daha neler göreceğiz... Bilim, yan sanayiden üretilen Çin mallarıyla birlikte 'Bir milyoncu' gençliğinin eline düştü de o yüzden. Aman evladım! Ne yapın, ne edin, kurtarın şu bilimi onların hain pençelerinden. Tamam, bazen abuk sabuk şeyler geliştirse de güzeldir bilim. Büyük dedelerinizi dinlemeyin. Onlar 'gavur icadı' diyip sevmezler ama, romatizmaları tutunca fizik tedavi bölümüne gitmeyi de iyi bilirler.
Bilim iyidir, hoştur ama aynı zamanda hem otomobil direksiyonudur hem de uzunlu kısalı gece farı. Hayatımızın içindedir, tasarılarınızda yanı başınızda. Yolunuza taş mı çıktı, bir direksiyon kadar yakındır. Sağa ya da sola kırdınız mı, hafif de virajdan dikkatli geçtiniz mi tamamdır. Engeller açısından kafanıza ya da lastiğinize takılan hiçbir şey kalmaz. Ama hava karardı, bu kararan hava bazen yaşantınızdaki bir sokak lambası da olabilir. Nereye gideceğinizi bilemiyorsunuz. Ne yapacaksınız? Ter bastı, ateşler içindesiniz, karnınıza ağrılar giriyor... Neden bu kadar tasa? Açın gece farlarını yolunuz aydınlansın. Geleceğiniz hakkında fikir sahibi olun. İhtiyaçlarınızı gideren, mantığınız veya sağlığınız için bir yardımcınız var; o da bilim.
Gereksinimlerle birlikte doğan, başucunuzda, omzunuzda duran, bazen de sizden önce koşarak yarınlarınıza dair fikir edinerek, sizin için bir şeyler geliştiren bilim; ömrünüzde hep büyük pay sahibi olacak. Yeni görevler onu bekliyor, unutmayın!
Üstelik 'İşim olmaz ya' diyerek bahaneler uydurmayın. Yakında devletimiz sahip çıkacak bu bilime. SSK sayesinde beş kuruş ödemeden alabileceksiniz. Hatta ilaç yazdırmaya gidince 'Yaz evladım; oradan bir ağrı kesici, bizim toruna bir ateş düşürücü, bir de bilim' diyeceksiniz. 'Belki kullanmam doktor bey oğlum ama ilaç torbamda bulunsun' derken muhabbet uzayıp gidecek.
İşte budur, ben anlattım size bilim nedir, ne değildir. Siz anladınız mı bilmem ama umarım değerini fark etmişsinizdir. Bazen bizle, bazen de bizden öncedir bilim, değerini bilene...

Ayşe MALCI

Hiç yorum yok: