Cumartesi, Mart 12, 2011

GRİ DÜNYA

Dün gazetenin üçüncü sayfasında gördüm onu. Çökmüş hayat dolu gözleri, ipeksi derisi kemiklerine yapışmış, sırtında suçlarının kamburu, saçlarından süzülen pişmanlık damlaları, titrediği belli, yaşlanmış, şefkatli elleri dalgın bir şekilde yakalanmıştı objektife.
Uzun bir süre geçmişti son karşılaşmamızın üzerinden. Zaman geçtiğini belirtmek için deri izler bırakmış üzerinde. Her saniye bir ömür götürmüş hayatından, etlerini dirhem dirhem etmiş, yaralar açmış bedeninde, ruhunda. Tekrar tekrar kapanmasın, unutmasın diye kanatmış.
Belli ki o an bir kabus içinde sanıyordun kendini. Kafanda belli belirsiz bir sarhoşluk, miden taklalar atıyor yerinde. Aklın; hala bir anlam veremeyip, gözünü dikip baktığın, bileklerine birer bilezik gibi geçmiş demir halkalarda. Yüzünü saklama gayretinde bile bulunmuyorsun. Sana göre zaten suçun senin yüzünü perdeliyor. Bu durumda kim gözlerinin içine bakar ki gerçeği görmek için?
Şimdi seni çelik bir kasaya kapatıp götürüyorlar. Ne sen dışarıya zarar verebil, ne de dışarıdan bir etki sana ulaşsın diye. Halbuki kim zarar verebilirdi ki dışardan sana? Çeliği delecek bir tek kurşun kalmadı. Ruhun gittikten sonra öldürseler de ölmezsin ki. Boşuna uğraşlar...
Ne kadar kolay olmuştu işaret parmağını büküvermek. Gayet istemli bir kas kendisi, hep şu beyin hücreleri yüzünden. Kısasa kısas yapsalar emir kulu el gidecek. Kısasa kısasın bile düşüncelerini söndürecek bir kıstası yokken, ne saçmadır düşünceleri parmaklıklar ardında bırakma düşüncesi.
Yere anında yığılıvermişti. Ne tuhaf, onca yükü taşıyan beden içini boşaltıvermişti bir noktadan. Sızmak ve fışkırmak arası bir şeydi. Acı ağır ağır sızıyordu, nefret ise fışkırıyordu adeta. Ve her şey bitmişti. Hep gördüğü gri dünya bir anda kırmızıya boyanmıştı. Zaten demez miydin "Kırmızı renk asildir" diye? Umarım sonun başlangıcında seni mutlu edebilmişimdir...

İzgi YAZICI

Hiç yorum yok: