Cumartesi, Mart 12, 2011

AYDINLATTIKÇA AYDINLAŞMAK

Söz uçar, yazı kalır. Yazı, dün ve günümüzü yarınlara taşıyarak, daha aydınlık ufuklara ulaşmamızı sağlar. Bunun için olsa gerek, ne güzel demişler: "Yazmak, yaşamaktır."
Aydın olma bilincini yüreğinde taşıyan ve "aydınlatma" amacıyla yola düşen M. Kemal Yılmaz, aydınlattıkça aydınlaşmanın örneklerini veren ender seçkinlerimizin başında geliyor. Ondaki yazma merakı, bazılarımızı sayıyla kendine getirmelidir.
Koçarlı-Cincin doğumlu (1921), Umurlu'lu, Söke ve Kuşadası dostu, Aydın'a sevdalı bir seçkin adam M. Kemal Yılmaz'ın "YABAN ELLERDE KALANLAR" (1) adlı son kitabı düştü elime. Yüreğini, yüreğimiz bildiğimiz "ihtiyar delikanlı"nın son eserini bir çırpıda zevkle okudum. Eserde arasına şiirlerini, ya da sevdiği şiirleri de serpiştirdiği düzyazıları var. 140 sayfalık bu eser, şair-yazarın yedinci kitabı. Yaşar Çağbayır'ın dizdiği kitap, Ege Üniversitesi Basımevi'nde basılmış. Ali Akgün'ün tasarlayıp düzenlediği kapak, benim ruhumun da hercü-merci oldu. Yitirdiklerimiz karşısında sarsıldım. Türkiye topraklarının dışındaki şehitliklerimizin sayısının 42 olduğunu öğrendim. Eserde dikkatle okunması gereken üç "Ankara Mektubu" da yer almış: "Turizm Erleri", "Çin İşi, Japon İşi" ve "Ankara'da Dünya Şiir Günü." Çeşitli dergi ve gazetelerde daha önce yayınlanan 21 yazısının yer aldığı kitap; Çanakkale'den izler, şehitlerimiz ve şehitlikler, kitaplar, hapishaneye benzeyen kütüphaneler, ağaçlar, üniversiteler, efeler, kent ve mahalle müzeleri, seyahat etkileşimleri, ilginç özellikleriyle öne çıkan şehirler, yaşanılan dönemden iç ve dış izlenimler, az da olsa siyaset hamuruyla da yoğrularak, okuyucusuna "Merhaba!" diyor.
Yaşadıkça, yaşadıklarından çıkardığı sonuçlarla doğru ilkelere ulaşmıştır. Her biri uzun bir yaşam kesitinin izlerini taşıyan bu ilkeler, bizim de yolumuzu aydınlatacak birer kılavuz olmalıdır.
"Avrupalıların bize insan hakları dersi vermeye hakkı yoktur." (s. 11)
"Yeryüzünde hiçbir ülkenin Türkiye kadar iç ve dış düşmanı bol değildir..." (s. 39)
"Biz unutkan bir millet olmaya başladık. Geçmişte çekilen acıları, katlanılan fedakârlıkları unutan milletler, yeni ve dayanılmaz acıların kendilerini beklemekte olduğunu bilmelidirler." (s. 58)
"Kültürsüz zenginlik eksiktir." (s. 60)
"Yazar, çocuk doğurmayı becerebilen bir ana gibidir." (s. 79)
"Öğrendiklerimizi, deneyimlerimizi öteki dünyaya götürmek olanaksız. Bin bir zorluk ve çaba ile kazanılan bilgiler, deneyimler, biz-den geride kalanların istifadesine sunulmalıdır. Bu da ancak kitap yazmakla mümkündür. Ama, kitap yazmak, önce cesaret ister, sorumluluk duygusu ister, çaba ister. Konuşmak değil, yazmaktır medeniyet. Geriye eser bırakmaktır medeniyet." (s. 84)
"Ağaç yetiştirmek, çocuk büyütmek gibidir." (s. 92)
"Siz ekmek yapmayı biliyor musunuz: Bilmiyorsanız, deneyin lütfen..." (s. 98)
"Kültürel, diplomatik, ekonomik konularda yabancılarla olan ilişkilerimizde, Türkiye'nin görünümü özel bir önem taşır." (s. 109)
"Biz barış zamanında bile anılarımızı bir yere yazamıyoruz." (s. 113)
"Japonya, Çin coğrafyada doğulu ama kafa bakımından batılıdır." (s. 120)
"Yeni bir yabancı dil öğrenmek için yapılacak çaba, en azından insan beyninin pörsümesini, eskimesini önler, insanı tazeler; hayata bağlar. Kötü bir şey mi bu?" (s. 120)
Bir bakıma yaşadığı çağa not düşen M. Kemal Yılmaz, yer yer iğnelemeler de yapmaktan geri kalmıyor:
"Üniversitemizden bir genç bilim adamı, bana "Aydın'da Rum, Ermeni nüfus" üzerinde tarihi bir inceleme yapmakta olduğunu söyledi. İnceleme konularının seçiminde, ele alınış yönteminde çok dikkatli olunmalıdır. Sayıları pek çok olan, zamanla azalmayıp artan Türkiye düşmanlarının milletimiz aleyhine kullanabilecekleri veriler ve bahaneler peşinde koşmakta olduklarını, genç bilim adamlarımız akıllarından çıkarmamalıdır." (s. 58)
"Askerlik, iş yapma, sonuç alma sanatıdır. Bazı sivil kişiler ve kuruluşlar lâf üretirken, askerler iş üretmektedir." (s. 86)
"Siz şimdi artık elektronik posta 'e-mail) ile mi mektuplaşıyorsunuz? Hadi canım sen de!.. Var mı mektup gibisi... Mektup olsun da çamurdan olsun!.." (s. 103)
"İnsanoğlunun yaşamı, bazı yaptığı ve yapamadığı işlerden duyduğu pişmanlıklarla doludur. Bunların ancak bir kısmını itiraf edebiliriz kendi kendimize. Benim yaşamım da öyle. Gereğinden fazla uzun süren yaşam serüvenimde duyduğum pişmanlıkların başında "günlük tutmamış olmam" gelir. Yaşadığım ve gördüğüm ilginç olaylar hakkında günlüğüme kısa kısa notlar yazabilirdim." (s. 113)
"En güzel örnek Türkçe'nin konuşulması gereken televizyonlarda, benim ses ve söz bayrağımın ne hallere düşürüldüğünü görünce içim yanıyor, çok üzülüyorum." (s. 136)
"YABAN ELLERDE KALANLAR"da herkesin öğrenip yararlanacağı çok şey var. Son dönem Türkiye'sini toz-duman eden şu tespiti kulağımıza küpe etsek fena mı olur?
"Bu toprakların ekmeğini yiyenler, suyunu içenler, özgür havasını soluyanlar, vakit çok geçmeden kendimize gelelim. Yurdumuza, Cumhuriyetimize sahip çıkalım. El ele, gönül gönüle, kafa kafaya verelim. Düşmanların oyununa gelmeyelim." (s. 40)

Ne dersiniz?
Kestirmeden söylenen en güzel doğrulardan biri de bu değil mi?(2)

Oyhan Hasan BILDIRKİ

(1) Yaban Ellerde Kalanlar, M. Kemal Yılmaz
Aydın / Umurlu, 2002 - 140 sayfa
Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova-İzmir
(2) Söke Ekspres Gazetesi, Darkapı, 5 Ekim 2002 Cumartesi

Hiç yorum yok: