Çarşamba, Nisan 12, 2006

HAYATİ VAZİFEMİZ



Ben dünyanın üç günlük olduğuna inanıyorum; dün, bugün ve yarından ibaret. Dün geçti, bugün yaşıyorum, yarın yaşayacağım ama bu söylediğim son ikisinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmiyorum. Evet… Doğru bildiniz; bugün ve yarından söz ediyorum. Ya bugün hayatım sona ererse? Ya da sabaha çıkamazsam? Bunu kimse bilemez, göremez, tahmin de edemez. Biz bu dünyada sonunu bilmediğimiz bir yolculuktayız. Hiçbir zamanda sonunu bilemeyeceğiz.
Bazen yolculuğu sona erenlere kızıyoruz. Niye bizi bırakıp gittiler diye. Peki, bir sorun kendinize bakalım: Onlar, kendi istekleriyle mi gittiler? Tabii ki mecburiyetten gittiler. Bir de şu soruyu kendinize yöneltin bakalım. Onlara yeteri kadar sevginizi gösterebildiniz mi? Bu soruya evet diyebilenlere ne mutlu. Ne mutlu ki onlar, hayati vazifelerini yerine getirmişler. “Vazife” diyorum; çünkü bana göre sevgimizi göstermek, vazifedir. Tutmayın kendinizi, ya. Haykırın sevdiklerinize sevginizi, belli edin. Ne bileyim? Onlara sevginizi belli etmek için alternatifler bulun. Mesela onlara sevginizi, küçük kağıtlara güzel sözler yazıp kullandığı eşyaların üzerine yapıştırarak da belli edebilirsiniz. Yeter ki onları kaybetmeden bu vazifeyi yerine getirin, yoksa çok geç olabilir.
Size küçük bir örnek vereyim. Maddî değerler üzerine kurulmuş bir evlilik düşünün. Sizce bu evlilik yürür mü? Bence yürümez. Hiç susuz bir çiçek büyür mü? Hayatta kalabilir mi? Bu da ona benziyor. Bu, toplum için de geçerli. Bir toplumda kimse manevî değerlere önem vermeyip, sadece maddiyata şapka çıkarıyorsa, o toplumun daha fazla hayatta kalamayacağını düşünüyorum.
Sevgi tıpkı bir güneş gibidir. Nasıl insanlar hava günlük güneşlik olduğunda kendilerini mutlu hissediyorlarsa, sevgi olunca da insanlar mutlu olurlar. Sevgiyle başlayan, şerefle biten hayat, mutlu hayattır. İşte bu yüzden hayatımızda manevî değerlere de bir yer ayırmalıyız.
Çabuk olalım.
Çünkü yarın, çok geç olabilir!..

RABİA GÜMÜŞ

Hiç yorum yok: