Cumartesi, Eylül 12, 2009

CUMHURİYET VE SÖKE

       Anlatanlar öyle bildiriyor, tarihler de öyle yazıyor: Cumhuriyet öncesinde Söke, sazlık, bataklık ve de sivrisinek yatağı. Bu yatakta yaşayanlar, mutsuz, gelecekten umutsuz birer gölge sanki. Cepheden cepheye koşanlarının çokluğu sebebiyle de, sazlık ve bataklık alan, daha doğru bir deyimle "balkan", giderek büyüyor, göğsünde barındırdıklarına cehennem azabı yaşatıyordu. Ancak şu günlerde 75. yıldönümünü kutladığımız cumhuriyet, başka birçok yaralara olduğu gibi bu yaraya da neşter. Hepimiz görüyor, biliyoruz; cumhuriyet güneşinin gölgesinin düştüğü her yer, yeniden uyanan filizleriyle şahlanıyor, gelecek şafaklara doğru dal budak salıyor. Bu dal budak salışlarda,  belki bir arnavut kaldırımından kalan taşın, belki bir yörük çadırındaki kirmanın, belki de eski bir sokaktaki bütün zamanlara kafa tuta tuta ayakta kalabilmiş olan muhteşem konakların, ya da her gün göz göze geldiğimiz Uzunçarşı'nın açık-kuytu köşelerinin meşakkatli izlerinin büyük payı var.

       Cumhuriyet, her şeye pencere. Onun bize sunduğu sayısız pencerelerden, yaşadığımız zamanı fark etmeye başladığımız an, ülkemizin her yerinde olduğu gibi bizim Sökemiz'de de o günden bu güne, birçok şeyin değiştiğini, gelişerek büyüdüğünü, giderek de yenileşip olgunlaştığını görüyoruz. Dinlediklerimizden, gördüklerimizden ve araştırdıklarımızdan çıkardığımız sonuca göre; "dünkü köy", cumhuriyet şemsiyesi altında geleceğe umutla koşan, yarınlarımızın kutup yıldızları arasında sayılabilecek olan bir şehir görünümüne -kimliğine- çoktan ulaşmıştır.

       Cumhuriyet rejiminin temelinde; "birlikte hareket, katılımcılık ve paylaşım" gibi vazgeçilmez ilkeler vardır. Bu ilkelerden yola çıkan Sökeliler, cumhuriyetle birlikte gelen nimetlerden de faydalanarak, Söke'yi şimdi bulunduğumuz noktaya taşımışlardır. Bu nokta, yabana atılacak, boşa geçtiğine üzüleceğimiz bir göstergenin başlangıcı değil, Söke gelişme tarihinin altın sayfalarındaki bir halkanın ya da halkaların bağlayıcı zincirlerinden ilkidir.

       Bir kere cumhuriyet; Söke ovasının kullanılma şeklinin değişmesine yardımcı olmuştur. Uçsuz bucaksız bir balkan olan bu ova, yeni yeni anlayışlarla, bıkıp tükenmeden yapılan uygulamalarla modern tarıma açılmıştır. Böylece Söke ovası hem çoraklaşmaktan kurtulmuş, hem de Sökelilerin ekmek kapısı olmuştur. Geçen zaman içinde tarımdan elde edilen girdilerin çoğalması, küçük tasarrufların birleştirilmesi sonucunda da -işte görüyorsunuz- şimdi Söke'de birçok fabrikanın bacası tütüyor. Dünkü Söke ekonomisinin mihenk taşı, birkaç değirmen, tek miyan (piyan) fabrikası, susam, arpa ve buğday, beş altı baş hayvan, irili ufaklı sürülerden başka neydi? Hâlbuki günümüzde Söke, endüstriyel tasarımların düşünceden harekete dönüştürülmesiyle, zeytini, mısırı, ayçiçeği ve pamuğu ile çimentosu ve tekstiliyle dünyaya açılan pencerelerin başını çekmektedir.

       Yetmiş beş yıl boyunca her gün aynaya bakan bir adam, büyüyüp geliştiğinin, giderek de olgunlaştığının pek farkına varamaz. Ancak arada bir de olsa ışıldaklar o yüze çevrilse, koca bir ömrün değirmen damında tüketilmemiş olduğu ortaya çıkar. Cumhuriyet, Söke ekonomisinin can damarı olan Söke ovasını çoraklaşmaktan kurtarmış, burada kazanca dönüştürülen alın terlerini,  tarımda, turizmde, sanayide ve giderek ekonominin bütün dallarında billurlaşmıştır. Bu sayede de Sökeli; çobanlıktan fabrikatörlüğe, ağalıktan beyliğe yükselmiş, bir bakıma terfii etmiş (derecesini yükseltmiş) tir. Şimdi Sökeli, akla gelebilecek bütün sahalarda pırıl pırıl zekâsı ve iş yapma becerisiyle öne çıkıyor. Bu öne çıkışta, 75 yıldır bizi yönlendiren cumhuriyetimizin büyük payı var.  Cumhuriyetin ilânında geç kalsaydık, bu kadar uzun bir yolu, -üstelik başarılı sonuçlara da ulaşarak- göz açıp kapayıncaya kadar aşıp geçebilir miydik? Buna, peşinen "evet demek" zor gibime geliyor.

       İşte şimdi yine cumhuriyetimiz, yine bütün nimetleriyle, yine bütünleştirici, geliştirici ve kaynaştırıcı ilkeleriyle önümüzde duruyor, yüzümüze bakıyor. Bizi daha nice nice 75. yılları kutlamaya çağırıyor ve sanki de kulağımıza fısıldıyor; "Türk, övün, çalış, güven!"

       Hilâl Güler
       Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Hiç yorum yok: