Salı, Aralık 02, 2008

AYAKKABI KUTULARI * Burcu ARI

"Bitti" demişti. "Daha fazla devam ettiremem bu ilişkiyi." "Neden ama?" diye sormuştu çaresizce. "Çünkü sonu yok bunun. Çünkü her istediğimde yanımda olamıyorsun." En zor anlarımızda birbirimizin yanında değil miydik, demişti içinden genç kadın. "Aramızdaki uzaklık bizi de uzaklaştırmış birbirimizden..." "Peki" demişti. "Nasıl istersen öyle olsun..."
Nedenini sormadan, "hoşça kal" bile demeden ayrılmışlardı. Oysa tek dayanağı oydu. Şimdi ne yapacaktı bilemiyordu...
O berbat geceden beri kendini tamamen işine adamıştı. Geç saatlere kadar çalışmaya başlamış ve emeğinin karşılığı olarak bir üst göreve terfi ettirilmişti. Maaşı iyiydi. Bankadaki hesabına bir miktar daha ekleyerek küçük bir apartman dairesi almıştı. İki oda bir salondu, kendine yetiyordu. Küçük evini seviyordu ama yine de... Yine de bir şeylerin eksikliğini hissediyordu. Ne zaman karanlık çökse gökyüzüne, yüreği de kararırdı. Hüzünlenir ve o geceyi hatırlardı. Kelimesi kelimesine yankılanırdı o konuşma beyninde. Rüyalarında O'nunla geçirdiği mutlu günleri görür, ardından yüreğinde bir sızıyla, kan ter içinde uyanırdı. Uzun zaman geçmiş olsa da aradan, unutamamıştı işte. Belki de unutmaya çalıştığı için unutamamıştı...
Yine en son o çıktı iş yerinden. Yine aynı basamaklardan inip, aynı yolda yürümeye başladı. Hava kararmıştı, yağmur vardı bu akşam. Yine aynı dönemeçlerden döndü ve yine aynı hüzün çöktü yüreğine. Aynı konuşma yankılandı beyninde. Yine düşüncelere daldı. Öyle ki apartman kapısında elinde anahtarla durduğunu, ayağına sürtünen kedinin mırıltılarıyla fark edebildi ancak. Eğilip okşadı kediyi. Yağmura rağmen kupkuruydu tüyleri. Konuşmaya başladı kediyle: "Mucizelere inanır mısın? Bir zamanlar inanırdım ben. Ama şimdi... Bu kadar acı çekerken ne önemi var ki olmayan mucizelerin?.."
Kapıyı açmak için doğrulduğunda kedinin gitmiş olduğunu gördü. Gülümsedi acı acı ve birden arkasında bir ses duydu: "Gerçekten inanmıyor musun mucizelere? Oysa senin gibi sevgi dolu biri hiçbir zaman yitirmemeli umudunu..."
Yağmura karışan bu sese bir anlam veremeden, korkuyla arkasını döndü. Sokağın loşluğundan tam olarak fark edemese de, orta yaşlı bir adamın durduğunu gördü. Siyah paltosu ve siyah pantolonu vardı üzerinde. Ve yağmura rağmen kuruydu. Korkup geri çekildi genç kadın. "Dur" dedi adam. "Gitme. Korkma benden." Sesindeki içtenlik biraz olsun rahatlatmıştı genç kadını. "Acı çekiyorsun değil mi?" "Evet" dedi kadın korku dolu ve heyecanlı bakışlarla. "Sana yardım etmeye geldim" dedi adam. "Bunun için buradayım."
Genç kadının yüzündeki inanmaz bakışlara aldırmadan devam etti: "Bitti" demişti. "Daha fazla devam ettiremem bu ilişkiyi." "Neden ama?" diye sormuştu çaresizce. "Çünkü sonu yok bunun. Çünkü her istediğimde yanımda olamıyorsun." En zor anlarımızda birbirimizin yanında değil miydik, demişti içinden genç kadın. "Aramızdaki uzaklık bizi de uzaklaştırmış birbirimizden..." "Peki" demişti. "Nasıl istersen öyle olsun..."
Nedenini sormadan, "hoşça kal" bile demeden ayrılmışlardı. Oysa tek dayanağı oydu. Şimdi ne yapacaktı bilemiyordu...
O berbat geceden beri kendini tamamen işine adamıştı. Geç saatlere kadar çalışmaya başlamış ve emeğinin karşılığı olarak bir üst göreve terfi ettirilmişti. Maaşı iyiydi. Bankadaki hesabına bir miktar daha ekleyerek küçük bir apartman dairesi almıştı. İki oda bir salondu, kendine yetiyordu. Küçük evini seviyordu ama yine de... Yine de bir şeylerin eksikliğini hissediyordu. Ne zaman karanlık çökse gökyüzüne, yüreği de kararırdı. Hüzünlenir ve o geceyi hatırlardı. Kelimesi kelimesine yankılanırdı o konuşma beyninde. Rüyalarında O'nunla geçirdiği mutlu günleri görür, ardından yüreğinde bir sızıyla, kan ter içinde uyanırdı. Uzun zaman geçmiş olsa da aradan, unutamamıştı işte. Belki de unutmaya çalıştığı için unutamamıştı...
Yine en son o çıktı iş yerinden. Yine aynı basamaklardan inip, aynı yolda yürümeye başladı. Hava kararmıştı, yağmur vardı bu akşam. Yine aynı dönemeçlerden döndü ve yine aynı hüzün çöktü yüreğine. Aynı konuşma yankılandı beyninde. Yine düşüncelere daldı. Öyle ki apartman kapısında elinde anahtarla durduğunu, ayağına sürtünen kedinin mırıltılarıyla fark edebildi ancak. Eğilip okşadı kediyi. Yağmura rağmen kupkuruydu tüyleri. Konuşmaya başladı kediyle: "Mucizelere inanır mısın? Bir zamanlar inanırdım ben. Ama şimdi... Bu kadar acı çekerken ne önemi var ki olmayan mucizelerin?.."
Kapıyı açmak için doğrulduğunda kedinin gitmiş olduğunu gördü. Gülümsedi acı acı ve birden arkasında bir ses duydu: "Gerçekten inanmıyor musun mucizelere? Oysa senin gibi sevgi dolu biri hiçbir zaman yitirmemeli umudunu..."
Yağmura karışan bu sese bir anlam veremeden, korkuyla arkasını döndü. Sokağın loşluğundan tam olarak fark edemese de, orta yaşlı bir adamın durduğunu gördü. Siyah paltosu ve siyah pantolonu vardı üzerinde. Ve yağmura rağmen kuruydu. Korkup geri çekildi genç kadın. "Dur" dedi adam. "Gitme. Korkma benden." Sesindeki içtenlik biraz olsun rahatlatmıştı genç kadını. "Acı çekiyorsun değil mi?" "Evet" dedi kadın korku dolu ve heyecanlı bakışlarla. "Sana yardım etmeye geldim" dedi adam. "Bunun için buradayım."
Genç kadının yüzündeki inanmaz bakışlara aldırmadan devam etti: "Üç gün sonra yine burada bekleyeceğim seni. O zamana kadar hayattan tam olarak ne istediğini iyi düşün. Ben bunu gerçekleştireceğim." "Nasıl olacak bu?" dedi kadın kuşkuyla. "Sabret" dedi adam. "Yalnız bir şartım var. Bunun karşılığında senden bir şey isteyeceğim. Bu isteğin ne olduğunu da bir dahaki görüşmemizde söyleyeceğim."
Yere düşen anahtarını almak için eğildiğinde, adamın da kedi gibi bir anda gitmiş olduğunu gördü. Etrafına bakındı ama sokak boştu. Huzursuzca çıktı evine. Kapıyı kapatıp, kilitlediğinden emin olduktan sonra koltuklardan birine attı kendini ve şu son on dakikayı düşünmeye başladı. Kedi... Adam... İkisi de kuruydu... İkisinde de aynı bakışlar... Kedinin kaybolmasıyla adamın gelmesi arasında nerdeyse hiç zaman farkı yoktu. Yoksa kedi aslında... "Galiba deliriyorum" diye söylendi kadın kendi kendine.
Bir kahve koyup televizyonu açtı kafasını dağıtmak için. Kısa bir süre sonra sıkılıp yatağına yattı. Geçirdiği günü düşündü. İşyeri, adam, kedi... Üç gün... Telefon konuşması... Uyuyakaldı. Rüyasında yine O'nunla geçirdiği güzel günleri gördü. Sonra birden o adam girdi araya. "Üç gün" diyordu. "Hayattan tam olarak ne istediğini iyi düşün." Adam kedi oldu bir anda. Hemen ardından da geceki telefon konuşması... Hızlıca akan film kareleri gibiydi rüyası. Kısır bir döngü gibi... Önce güzel günler, sonra o adam ve kedi; telefon konuşması, güzel günler, adam, kedi; telefon konuşması, güzel günler... Yine kan ter içinde uyandı. Bu sefer büyük bir korku da vardı yüreğinde, o her zamanki sızıdan başka.
Ertesi sabah ve sonraki gün daha iyiydi. Her şeyi düşündükten sonra, hepsinin bir hayal olduğuna inandırmıştı kendini. O akşam çok yorulmuştu, kesinlikle bu yüzden öyle hayaller görmüştü. Tamam, belki bir kedi sevmiş olabilirdi ama o adam tamamen bir kurmacaydı. Hiç bir adam kediye dönüşebilir miydi? Ya da bir adam, insanların isteklerini gerçekleştirebilir miydi? "Alaaddin'in Sihirli lambası'ndaki cin gibi..." diye düşünmüştü. Zaman değiştiğine göre o da yöntem değiştirmiş olabilirdi kedi-adam olarak. Güldü kendine. "Saçmalama" dedi. "Yoksa gerçekten deliriyor musun?"
Son geceye geldiğinde uyuyamadı genç kadın. "Ya gelirse gerçekten?" diye düşündü. "Ya gerçekleştirirse istediğimi? Ama ben hiç düşünmedim ki... Hep avuttum kendimi hayaldi diye. Ama ya gerçekse?" Bu düşüncelerle uykuya daldı. Sihirli bir lamba gördü bu kez. Üç kere okşadı ve kedi çıktı içinden. Sonra o adama dönüştü kedi. "Hayattan ne istediğini iyi düşün" dedi. Birdenbire O'na dönüştü orta yaşlı adam. "Bitti" diye haykırıyordu. "Sonu yok bunun..."
Bu kez gözyaşlarıyla uyandı kadın. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu hem de. Nedense sonradan umutla doldu içi. Kendi kendine konuşmaya başladı: "Eğer gerçekse o adam ve yapacaksa istediğimi, bu mutsuzluğumun sona ermesini dileyip uykusuz gecelerden kurtulabilirim. Belki de O'nun bana geri dönmesini dilemeliyim. Ya da buralardan çok uzaklarda yaşamayı..."
Adamın bir hayal olduğunu düşünmüyordu artık. Tek umudu oydu. Zaten o akşam da dememiş miydi "Senin gibi sevgi dolu biri umudunu asla yitirmemeli," diye? Evet, kesinlikle gerçekti yaşananlar. Adam kedi miydi yoksa öyle mi zannetmişti umursamıyordu artık ve korkmuyordu. Tek isteği mutlu olmaktı ve bunu elde edebilmek için her şeyini verebilirdi.
O akşam yine en son o çıktı iş yerinden. Yine aynı basamaklardan inip, aynı yolda yürümeye başladı. Hava kararmıştı ama bu kez yağmur yağmıyordu. Yine aynı dönemeçlerden döndü. İçinde hüzün yerine koca bir umut vardı. Apartman kapısına geldiğinde heyecanla adamı aradı ama kimse yoktu. Bir süre öylece kalakaldı. Tarif edilemez bir duygu sardı benliğini. Yaşama sevinci kalmamıştı sanki... Tüm umudu bir anda yok olmuştu. Anahtarı kapı deliğine soktu. İçeri girmek üzereyken yine aynı mırıltıyı duydu. Eğilip okşadı kediyi ve sırtını döndü. Nedenini bilmeden gözlerini kapayıp beklemeye başladı. Bir süre sonra yine o sesi duydu: "Merhaba."
Büyük bir umutla yüzünü döndü adama genç kadın. Evet oydu, o akşamki adamdı. Yine aynı kıyafetler vardı üzerinde. Yüzünü fark edemese de bakışlarını hissediyordu. Evet, oydu. Gelmişti, gerçekti. "Mutlu ve umutlusun dedi adam. Tam da sana yakıştığı gibi." İçindeki güven duygusuyla gülümsedi genç kadın. "Söylediklerimi düşündün mü iyice? Hayattan ne istediğine karar verdin mi? İstediğin şey uğruna bir şeyleri feda edebilecek misin?" Ardı ardına gelen sorular genç kadını tedirgin etse de, "Evet, dedi. Ne istediğimi biliyorum. Ve onun için her şeyi yapmaya hazırım."
Sessizdi ikisi de. Biraz önceki sevgi dolu bakışlar gitmiş, yerini donuk bakışlara bırakmıştı. Genç kadın ürperdiğini hissetti. "İsteğin nedir? Dedi adam. Dikkat et, iyi düşün. Yalnızca bir kere söyleyebilirsin. Evet, isteğin nedir?" "Artık mutlu olmak istiyorum" dedi kadın kendinden emin bir sesle. "Peki" dedi adam. "Sıra benim isteğime geldi."
Genç kadın heyecanlıydı, korkuyordu, mutluydu. Çok karışıktı duyguları. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. "Senden geçmişini istiyorum" dedi adam. "Geçmişini vermelisin bana. Her şeyiyle, olduğu gibi..." Kadın önce anlayamadı, kahkaha attı: "Bu muydu isteğin?" dedi alaycı bir tavırla. "Sadece geçmişim mi?" "Evet" dedi adam. "Sadece geçmişini istiyorum."
Büyük bir sessizliğin içindeydiler. O kadar büyüktü ki kayboldular içinde. Kadın şaşkındı. Hiç düşünmemişti böyle bir şey isteyeceğini. "Para ister belki" diye düşünmüştü. Ya da sahip olduğu, paraya çevrilebilecek tüm eşyalarını... Çünkü günümüzde her şey para demekti artık. Zengin olan mutlu yaşar, her şeyi elde eder, diğerlerine izlemek düşerdi. İlişkiler bile çıkar üzerineydi. En kötü ihtimalle kirli bir işe karışmasını isterdi. Gözünü karartmıştı genç kadın. Onu bile yapabilirdi. Yeter ki ucunda mutlu bir hayat olsun. Oysa istediği şey... Tuhaftı, gülünçtü. Bu kadar basit bir şey istemiş olamazdı.
Adamın tekrar söze başlamasıyla tüm düşüncelerinden sıyrıldı kadın. "Yarına kadar zaman veriyorum sana. Son bir kez düşün. Yarın tekrar geleceğim." Kadının bir şey söylemesine fırsat vermeden arkasına dönüp gitti. Genç kadın cevap vermek için peşinden gittiğinde bir kediden başka bir şey göremedi sokakta...
Eve geldiğinde dalgındı. Üzerini değiştirip yatağına oturdu. Bir süre hareketsiz kaldı. Gözlerini bir noktaya sabitlemişti ve anlamsızca bakıyordu. Sonra her şeyi yeniden düşündü. Geçmişine karşı sonsuz mutluluk... Büyük bir kumardı. Kalkıp kendini aynada izledi bir süre. Yüzünün her ayrıntısını inceledi. Sonra birden aklına giysi dolabındaki ayakkabı kutuları geldi. İçleri bir yığın anıyla dolu üç ayakkabı kutusu...
İlk kutuda günlükleri ve aile fotoğrafları vardı. Tek tek okudu günlüklerini, fotoğrafların hepsini inceledi. Annesi ve babasının olduğu fotoğrafı öptü. Şimdi yanında olsalardı bu kadar mutsuz olmazdı. Bu kadar çaresiz kalmazdı.
İlk kutuyu özenle yerleştirip ikincisine geçti. Arkadaşları ve aşkları saklıydı bu kutuda. Önce arkadaşlarına ait fotoğrafları ve yazıları aldı. Yazıları okurken gözleri doldu. Fotoğrafları incelerken tutamadı gözyaşlarını. İlkokula, liseye, üniversiteye başlarken hep fotoğraf çekinmişti. Hepsini inceledi. İncelerken de o günlere geri döndü. İlkokul fotoğraflarına güldü. Nasıl da komikti saçlarındaki beyaz kurdeleler... Nasıl da habersizdiler hayattan... Lise fotoğraflarına geldiğinde gülüşü daha da arttı. Her şeyi ben bilirim havasındaki asi gençlik pozları... Herkes o yaşlarda öyle değil miydi zaten? O yıllarda arkadaşlarıyla pikniğe gitmişler, bir eşeğin etrafında poz vermişlerdi. En çok da buna güldü. O gün de çok gülmüşlerdi bu poza... Üniversite fotoğraflarında daha bir ağırbaşlıydı. Bazı şeylerin farkına varmış gibiydi verdiği pozlarda. Çok bir zaman geçmemişti ki zaten. Dört ya da beş yıl öncesine aittiler sadece...
Sıra aşklarına gelmişti. Deli gibi atmaya başladı kalbi. Elleri titreyerek aldı ilk aşkına ait eşyaları. Bir tek fotoğraf vardı ona ait, geri kalanlar mektuptu, aşk mektupları... Fotoğrafı alıp parmak ucuyla sevdi oradaki çocuğu. Kalbini yerinden fırlayacakmış gibi çarptıran, içinde ilk kıpırtıları hissettiren çocuk muydu bu? O zamanlar ne kadar da üzülmüştü çocuğu terk ettiği için. Ama terk etmek zorundaydı. Çünkü o, bazı teneffüsler başka kızlarla oynuyordu. Bu yüzden, bu komik neden yüzünden ayrılmışlardı. Ama çok üzülmüştü ikisi de. Güldü kendi kendine. Bir sonraki fotoğrafa uzandı. Lise aşkıydı bu... İlk kez onunla keşfetmişti sinemada baş başa film izlemenin tadını. İlk kez onunla öğrenmişti gerçek anlamda bir şeyler paylaşmayı. Ve ilk kez ondan almıştı güllerin en güzel kokanını... Ama bitmişti, yapamamışlardı, yürütememişlerdi. Her şeye rağmen arkadaş kalabilmişlerdi ya, en çok buna sevinmişlerdi.
Ve sıra O'na geldi. Telefondaki sesin sahibine. Üniversiteyi bitirdiğinde tanışmışlardı. Yazları birlikte şehirden şehre dolaşıp tatil yaparlardı. Her türlü konsere, etkinliğe katılırlar; kafalarına estiğinde lunaparka gidip çocuklar gibi eğlenirlerdi. Bazen hayal kurarlar, tartışırlar ve sonunda ortak yolu bulurlardı. En önemlisi de birbirlerini gerçek anlamda sevip sayarlardı. Mutluluklarını da sevinçlerini de paylaşırlardı birbirleriyle. En zor anlarında birbirlerinin yanındaydılar. Genç kadın annesini ve babasını trafik kazasında kaybettiğinde, yanında bir tek O vardı. Günlerce O'nun omzunda ağlamış, O'nun dizinde uyumuştu. Ama... O da bitmişti. Neredeyse bir yıl olmuştu biteli. Hala onun için üzülüyor olduğuna şaşırdı. Normaldi bitmesi, zaten bitecekti bir gün. Niye hala bu kadar çok üzüyordu kendini? O'nu kaybetmemişti ki, tam tersi bir anı olarak ölümsüzleşmişti kalbinde. Tıpkı diğerleri gibi...
Son kutuya uzandığında içinde birçok paket olduğunu gördü. Hediyelerin saklı olduğu kutuydu bu. Hepsinin üzerinde ne zaman ve kimden geldiği yazıyordu. Hepsini tek tek okşadı. Bazılarına güldü, bazılarına hüzünlendi. Annesinin beş yaşındayken ona aldığı bebek hariç, hepsini yerine yerleştirdi. Saatine baktığında uyumak için sadece dört saatinin kaldığını gördü. Kucağında o bebekle uyudu o gece. Sanki bin yıldır uyumamış gibi, başını yastığa koyar koymaz, huzur içinde uykuya dalmıştı.
Sabaha dinç bir kafayla uyandı. Tüm gün uyumuş olsa ancak bu kadar enerjik olabilirdi. Güzel bir kahvaltıdan sonra işe gitti. Evden çıkmadan önce oyuncak bebeğini öpüp kokladı. O kadar mutlu, o kadar emindi ki...
Akşam ilk o ayrıldı iş yerinden. Koşarcasına basamakları inip, aynı dönemeçlerden döndü. Apartman kapısının önünde bekliyordu o adam. Sabırsızlıkla konuya girdi genç kadın: "Kararımı verdim" dedi adama daha o sormadan. "Dinliyorum" dedi adam. "Geçmişimi sana vermeyeceğim" dedi kadın. "Sonunda sonsuz mutluluk olsa bile mi?" "Evet" dedi kadın kendinden emin bir sesle. Ve devam etti: "Beni ben yapan şey geçmişim. Tüm acı tatlı anılarım geçmişte saklı. Onlar sayesinde bugün buradayım ben. Onlar sayesinde şimdiki kişiliğimle karşındayım. Ve biliyor musun, ben aslında mutsuz değilim. Belki de dünyanın en mutlu insanından daha mutluyum. Çünkü ben benim. Nefes alıyorum, amaçlarım, daha hayatta yapacaklarım var. Hem söyler misin Allah aşkına, bir anda istediğim şeye sahip olursam, ne anlamı kalır yaşamanın? Hayır, vermeyeceğim geçmişimi. Geçmişimi alman benliğimi alman demektir. Benliğimi alırsan, ben ben olamam..." "Emin misin?" dedi adam. "Evet" dedi kadın. Ve adamın bir şey demesine fırsat vermeden evine çıktı. Adamın yüzündeki koca gülümsemeyi göremedi ama kendi gülümsemesini iliklerine kadar hissetti.
Ertesi gün tüm yaşananları anlatmak için anne ve babasının mezarına gitti elinde bir çiçek buketiyle. Ağlamadı bu sefer, hep mutluluktan bahsetti ve hep gülümsedi. Eve döndüğünde apartmana taşınmaya çalışan genç bir adamla tanıştı. O kadar mutluydu ki, tüm bir gününü alacak olsa bile, yardım isteğini kıramadı adamın. Akşama kadar apartmandan birkaç kişiyle birlikte eşya taşıdılar. Yeni komşusunu yorgunluk kahvesi içmeye çağırdı ve çok neşeli bir sohbete daldılar. Genç kadın içinde bir şeylerin yeniden kıpırdamaya başladığını hissetti. Her yeni ilişki yeni bir hikâye demekti onun için ve kim bilir, belki de yeni bir hikaye yazmanın vakti gelmişti...

Burcu ARI

Hiç yorum yok: