Pazar, Temmuz 16, 2006

RENKLERİN BÜYÜSÜ














Gökyüzünün zifiri karanlığı, güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlarken, yirmili yaşların sonlarında, oldukça güzel bir kadın, beyaz çakıl taşlarıyla kaplı yolda hızlı adımlarla ilerliyordu. Yolun iki tarafında, her renkten laleler ve sümbüllerle bezenmiş, muntazam çiçek bahçeleri göz alabildiğine uzanıyordu. Lalelerin çiçeklerine ışıldayan renkler hakim olmakla birlikte, parlak kırmızı ve vişne çürüğü renkleriyle, çizgili ve benekli olanları da vardı. Narin sümbül salkımları ise beyaz ve sönük pembe renklere bürünmüşlerdi. Bazıları ince bir cam kadar narin, şeffaftılar. Yolun kenarlarını ise menekşeler ve karanfiller süsülüyordu. Yürümeye devam etti. Daha ilerde süsenler ve nergisler çiçek açmışlardı. Ara sıra nazlı çiçeklerini açmakta olan zambaklar da göze çarpıyordu. İç bayıltıcı bir koku sarmıştı her yanı. Bitmek tükenmek bilmez çiçek bahçeleri, büyük tohumlarını, sarı, kırmızı, pembe ve beyaz kalpler halinde açmakta olan çalılar ile çevrelenmişti. Kendini rengarenk çiçeklerin, güneşin ilk ışıklarıyla olan ahenkli dansına kaptırmışken ilerlemekte güçlük çekiyordu.
Alev kırmızısı çiçeklerle bezeli nar ağaçları arasında uzanmaya başlamıştı yol. Nar ağaçlarını, limon ve şeftali ağaçları takip ediyordu.
Hava aydınlandığında bir selvi ormanına ulaşmıştı. Suların çağıltısı, adımlarını takip ediyordu. Uzaklardan gelen bu boğuk ses, yükseklerden dökülen bir dağ deresini hatırlatıyordu insana…
Genç kadın durdu ve uzaklardan gelen dalga seslerini dinlemeye başladı. Ne yöne gideceğine karar vermişti. Yürümeye devam etti.
Özgürlüğe doğru…

EFECAN YAVAŞGEL

Hiç yorum yok: